ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad al-Şabani ile Washington’da verimli bir toplantı gerçekleştirdiğini duyurdu.
Komite Başkanı görüşmelerde, Suriye’nin uluslararası ekonomiye tam erişimini sağlamak için atılması gereken adımların ele alındığını, istikrarlı bir demokrasi kurma fırsatına sahip olunduğunu vurguladı.
*
Bundan iki gün önce Suriye Dışişleri Bakanı el-Şabani Suriye’nin yeni liderliğini temsilen İsrail ile ilk doğrudan görüşmelere imza attı.
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack Londra’da gerçekleşen görüşmeleri yönetti.
Suriye Dışişleri Bakanı el-Şabani, İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ile gerginliğin azaltılması, bölgesel güvenlik ve Suriye’nin uluslararası ekonomiye yeniden entegrasyonu konularını görüştü.
Bu görüşmeler, potansiyel ve beklenen bir ittifak şekillenmesini işaret ediyor.
Ancak Ankara için temel soru şu: Türkiye, iç siyasetteki mesajıyla bu diplomatik değişimi nasıl uyumlu hale getirebilir?
**
Türkiye’de iktidar AKP, Gazze ve bölgedeki İsrail iddia edilen saldırılarını sürekli gündeme taşıyarak kendilerini Filistin haklarının savunucusu olarak konumlandırıyor.
Türkiye için, Suriye-İsrail normalleşmesini kamuoyuna olumlu göstermek, ideolojik duruşla çelişebilir. Ancak pratikte Ankara, bölgesel istikrar ve nüfuz sağlamayı öncelikli tutabilir.
Mesela SDF’ye karşılık İsrail’in Suriyedeki nüfuzunu kabullenerek Kuzeydeki kendi etkinliğini önceleyebilir.
Herhalde Suriye İsrail ile masaya Ankara’nın teklifi olmadan oturamaz.
Zaten İsrail ve Türkiye, Suriye’de görev yapan her iki ülke ordusu arasında istenmeyen olayların yaşanmasını önlemeyi amaçlayan bir prensip anlaşmasına vardı.
Görüşmelere iki ülkenin ortak müttefiki Azerbaycan’ın aracılık ettiği aktarılmıştı.
İsrail’in, Türkiye’nin Suriye’nin güneyinde hava gücü konuşlandırmasına dair kaygılar da o dönemde dile getirilmişti; İsrail, Palmyra bölgesine saldırı gerçekleştirmişti.
*
Öte yandan, ABD Dışişlerinde Türkiye personeline dair bazı atama değişimleri gündemde.
İstanbul’daki Suriye Bölgesel Platformu’nda çalışan üst düzey diplomatların görev sürelerinin sona ermesi, strateji konusunda iç anlaşmazlıkların bir göstergesi olarak yorumlandı…
Görevlendirmesi sona eren kişilerin Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Şam yönetimi ile entegrasyonu konusunda; ABD yönetimiyle fikir ayrılıklarına sahip olduğu yorumu yapılıyor.
Dışişleri kaynakları bu kişilerin görev sürelerinin ekipteki yeniden yapılanma kapsamında sona erdirileceğinin bildirildiğini aktardı.
Ancak görevden almaların, personel ile Büyükelçi Barrack veya Beyaz Saray arasındaki politika farklılıklara dayalı olmadığını belirtti.
Yine de Büyükelçi Barrack öncülüğünde Al-Şaara ve İsrail temasları sürerken, ABD’nin Suriyedeki yerel güçleri devlet otoritesine entegre etme ve bölgesel müttefiklerle koordinasyon sağlama hedeflerine dair çaba net.
Bu müttefikler hem İsrail hem Türkiye…
*
Bölgesel tablo değişken.
İsrail, Golan Tepeleri’nde tampon bölgeyi genişleterek; silahların “militanlara” ulaşmasını önlemek için Suriye askeri altyapısına hava saldırıları düzenledi.
Suudi Arabistan, BAE ve Katar, Suriye’nin Esad sonrası geçişini nadir bir normalleşme fırsatı olarak görerek kapsamlı barış anlaşmalarını teşvik ediyor.
İsrail’in Katardaki Hamas liderlerini hedef aldığını da hatırlayalım.
Ankara, bu görüşmeleri desteklerken, iç siyasi tabanı kaybetmemek için dikkatli bir çerçeve izlemek mecburiyetinde.
Bölgesel istikrar, azınlıkların korunması ve ekonomik kalkınma vurgulanırken İsrail’e doğrudan destek mesajı verilmekten kaçınılıyor.
Ankara’nın bu durumu yönetme biçimi, AK Parti’nin gerçek politikayla kamuoyu algısını nasıl uzlaştırdığına dair bir sınav niteliğinde.
Sonuç olarak, bu gelişmeler gerilimi azaltma yolunda bir ilerleme sinyali verirken, Türkiye hükümeti hassas bir denge oyunuyla karşı karşıya.
Orta Doğu’da etkisini artırmak, Suriye’de nüfuzunu, iç kamuoyundaysa kredibilitesini korumak.
Açılım diye Suriyedeki SDG’nin kapsama girmediği, içeride PKK’ya af ve entegrasyon sistemlerinin çalışıldığı bir süreçte; iki patlama daha olmasını da kimse istemez…
**
Paralel bir gelişmede, İstanbul Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nden Patrik I. Bartholomew’un, Washington’ı ziyaret ederek ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesi.
Ziyaret sırasında patrik, uzun süredir kapalı olan İstanbul’daki Heybeliada Ruhban Okulu’nun (Halki Semineri) 2026 yılı itibarıyla öğrenci kabul etmeye başlamasının beklendiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sinyali verdiğini belirtti.
Beyaz Saray görüşmesine ek olarak, Patrik Washington D.C.’deki Türk Büyükelçiliği’nde de ağırlanarak Ankara’nın doğrudan duruşu vurgulandı.
Bu adım, Türkiye’nin, dini özgürlüklere saygı gösterdiğine işaret ederken, aynı zamanda Washington ile yürütülen diplomatik pazarlıklarda bir araç olarak kullanılmasını sağlıyor.
**
Özetle ABD, Türkiye, Suriye ve İsrail diplomasisinin karmaşık bir etkileşimi söz konusu.
Türkiye, bölgesel istikrarı desteklerken nerede taviz veriyor veya nasıl güvenceler elde edecek yakında göreceğiz. Ama şimdilik ABD aracılığında girişimlerin ilerlemesinden memnun görünüyor.
Aynı zamanda iç siyasi güvenilirliğini koruyacak bir stratejik bir denge gözetmek durumunda.
Dini ve sembolik diplomasiyle de (Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması gibi) Türkiye’nin Washington’daki daha geniş diplomatik angajmanını da görmekteyiz.
Türkiye, normalleşmeyi kolaylaştırırken; İsrail’i açıkça desteklemekten kaçınmayı, ideolojik tutarlılıktan ziyade stratejik çıkarları önceliklendirmeyi hedefliyor.